Toplum Psikolojisi - Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Toplum Psikolojisi - Nevzat Tarhan
BİREYSEL VE TOPLUMSAL ŞİDDET BAĞLANTISI
“Kılıç çekmek mi, aklı kullanmak mı?” sorusuna cevap verme, şiddetin psikolojik dinamiğinde temel belirleyici bir unsur olmuştur. Şiddeti yöntem olarak benimseyenlerin çocukluk dönemlerinin ve yetiştiği kültürün rolü bu soruya verdiği cevabı biçimlendirmesi açısından önemlidir.
Güç ve kişilik çatışmaları bireyler arasında olduğu gibi toplumlar arasında da temel paralel psikolojik dinamiği taşır. Kendisini şiddet uygulayarak ifade edebileceğini zanneden, kendisini şiddet uygulayarak ayakta tutabileceğini düşünen veya kendisini şiddet uygulayarak gerçekleştireceğine inanan bireylerin veya toplumların ortak bazı özellikleri vardır.
Birincisi, otoriter görünme ihtiyacıdır. Kişiler, kontrolü kaybedeceği korkusu ile şiddete başvururlar. Sorumluluk duygusu aşırı yüksek olan veya güç ellerinde iken kaybetmekten korkan yöneticiler şiddete kolayca başvururlar.
İkincisi, özgüven eksikliğidir. Özgüven eksikliği içindeki kişiler güçlü gözükme ihtiyacı hissederler. Duygularını bastırmayan veya kontrol edemeyen özgüveni düşük kişiler “güç bende”, “kontrol bende” duygusunu hissetmek için şiddeti tercih edebilirler.
Üçüncüsü, ego doyumu için şiddet uygularlar. Yapılan beyin araştırmalarında ortaya çıkmıştır ki, öfke duygusu aynı anda endorfîn salınımı yapmaktadır. Endorfîn de
iç morfin maddesidir, geçici olarak rahatlık ve keyif verir. Bazı uyuşturucu türleri de aynı etkiyle keyif verir. Kendilerini iyi hissetmek için vücuduna jilet atan kişilerin keşiden sonra eroin almış hissi yaşamalarının biyolojik temeli budur. Tarihte arenalarda şiddet uygulayan, bugün şiddet görüntülerinden zevk alan kişiler biyopsikolojik olarak madde bağımlısı gibidirler. Yanlış öğrenme sonucu, beyinlerinin ödül-ceza sistemini bu şekilde çalıştırmaktadırlar. Kendilerini böyle tatmin eden yöneticiler toplumsal şiddet için kötü örnek olurlar.
Dördüncüsü, özgürlüklerin bastırılması yoluyla sapmış adalet ve düzen anlayışı için şiddet uygulamalarıdır. Hukuk üstünlüğü değil kanun üstünlüğü anlayışı, şiddetin nedenlerinden birisidir. Aslında hukukta algı yoktur; olgu vardır. Zan ve tahmin yoktur; bilgi, veri ve kanıt vardır. Bugün Doğu Türkistan’da kadınların, 18 yaşın altında olanların, devlet memurlarının camilere girmeleri yasak. Girerlerse, kamu düzenini bozdukları için terörist muamelesi görürler ve çoğu defa da faili meçhulle yok olurlar. Evrensel hukuka, temel insan hak ve hürriyetlerine uymayan, adil olmayan yasalara itaat etmeyenlere uygulanan yukardan aşağıya şiddet, yeni şiddetleri doğurmaktadır. Adil olmayan yasaları olan ülkeler, terör ve şiddeti bunun için durduramamaktadırlar.
Kışkırtmacılık
Toplumsal kaosu ve ahengi bozan beşinci neden ‘kışkırtmacılıktır. İnsan ilişkilerinde benzerlikleri değil farklılıkları daha çok görme özelliği, ilişki yönetiminde çatışmayı farkında olmadan artırır. Bazı kişilikler, insanların farklılıklarını kullanarak kavga çıkarır ve bundan özel bir zevk alırlar. Özellikle gücü zayıf, egosu büyük kişiler kavga ve çatışma çıkararak kontrollerini devam ettirmek isterler. Tarihte bir çok çatışma provokatör ajanlarca böyle başlatılmıştır.
Modernizmin İki Sonucu; Egoizm ve Komfortizm
Hayat standartlarının yükseldiği, zenginliklerin arttığı toplumlarda şiddet artıyor. Hâlbuki aydınlanma çağının öngörüleri bu değildi; modernleştikçe şiddet azalmalıydı.
ABD’de açıklanan 2003 rakamlarına göre her 14 Amerikalıdan birisi öldürülme, şiddet, tecavüz, hırsızlık suçu mağduru, 6 Amerikalıdan biri kapkaç ve oto hırsızlığı kurbanı olmuştur. 2003 yılında ABD’de suç ile mücadeleye harcanan para ise 120 milyar dolardır.
Daniel Goleman m Duygusal Zeka kitabında 12 yaşın altında öldürülen çocukların % 57 sinin anne-babaları tarafından katledildiğini belirtiyor. Okul cinayetleri haberleri ise sık sık gündemde. Acaba insanlarda acıma duygusu mu azalıyor? Tahammülsüzlük mü artıyor? Diğerlerinin ne hissettiğini anlayamamak ve öfkeyi kontrol edememek günümüzde yükselme eğiliminde mi?
Bir de dijital şiddet var. Şehirler kuruluyor, silahlar konuşuyor, soygunlar yapılıyor. Mafya babaları iş başında, motorlu testereler, lazer silahlar, pompalı tüfekler, her şey var. Banka soygununu öğreten, şiddeti özendiren bilgisayar oyunlarından çocuklarımızı alıkoyamıyoruz. İster istemez, “insanlık nereye gidiyor, dünyanın daha yaşanır olması için neler yapmalıyız?” sorusu geliyor akla.
Diğer taraftan, sokak çocukları suç makinesi halinde bir sorun. Yoksulluk, servet düşmanlığına, daha sonra da gasp gibi ciddi suçlara yöneltiyor. Parçalanmış ailelerin artması, ahlaki değerlerin zayıflaması, tartışılan gerekçeler olarak gözüküyor.
Modern yaşamın, insanı bireyselleştirmeye çalışırken bencilleştirmesi, şiddetin sebeplerinden birisidir. Freud değiştirdiği mutluluk tanımlamasında; ‘İnsan, zevklerini tatmin için yaşayan bir varlıktır diye ifade etti. Sadece psikolojiyi değil, popüler kültürü baştan sona değiştiren tarihî sonuçlar ortaya çıkardı. Freud’un doktrini, sürekli hoşlanılan şeyi yapmak, eğlenceye ve lükse düşkünlük gibi sonuçlar doğurdu.
Eğlenceyi hakkı gibi gören gençler engellendiklerinde, en yakınlarına bile acımadan şiddet uygulayabiliyorlar. Modernizm, ektiğini kötü biçimde toplamaya başladı diyebiliriz.
Suç ve Akıl Hastalığı İlişkisi
Alkol ile suç ve şiddet arasındaki sebep-sonuç ilişkisi hep bilinir. Cezaevlerini incelediğimizde, birinci derecede sorumlunun, alkol ve madde kullanımı olduğu istatistiksel olarak bilinmektedir. “Şiddet uygulayan, ruhen hasta olabilir mi?” sorusu sık sorulan bir sorudur. Tedavi gören bir akıl hastasının suç işleme potansiyeli toplum ortalamasından düşüktür. En çok suç işleyen akıl hastalığı paranoid şizofrenidir. Vakalar incelendiğinde, tedavisiz vakalar olduğu adli psikiyatri servislerince hep gözlemlenir.
KAYNAK: Toplum Psikolojisi - Nevzat Tarhan kitabından alıntı
Yorumlar